18 inci yüzyılda Fransız devrimi ile beraber başlayan milliyetçilik akımı Osmanlı İmparatorluğu ve diğer çok uluslu devletlerin tamamını etkisi altına almıştır. Osmanlı İmparatorluğunun hakimiyet alanları bu döneme kadar oldukça genişti. Hakimiyet alanı içerisinde: Balkanlar, Anadolu toprakları, Arap dünyasının büyük bir kısmı, Kuzey Afrika ve Arap yarımadasıydı. Bu bölgelerin bir çoğunda Sultanın gücünün pek bir önemi bulunmamaktaydı.

18.Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğun nüfusu

Osmanlı imparatorluğunu bu dönemde nüfusu 25 milyon kadar olduğu tahmin ediliyor. Geniş bir coğrafya üzerinde hakimiyet kuran bir imparatorluk için bu nüfus oranı oldukça az sayılabilir. Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yaşayan nüfusun yaklaşık % 85′ i kırsal alanda yaşarken, genel nüfusun %15′ i ise kentlerde yaşamaktaydı. Balkanlar nüfusun en yoğun yaşandığı bölgesidir. Bu dönemde nüfusun az olması yada artmamasının temel nedenleri arasında savaş, kıtlık ve salgın hastalıklardır.

İslam hukukuna göre yani şeriatla yönetilen İmparatorluğun  dinsel gruplar farklı bölgelerde bulunmaktaydı. Örneğin Asya bölgesindeki nüfusun çoğunluğu Müslümanlardan oluşurken, balkanlarda çoğunluk Hıristiyanlardan oluşmuştur. Halk dinlerini istedikleri gibi yaşayabiliyor ve din değiştirme baskısı yapılmıyordu. Ancak gayrimüslimlerin ikinci sınıf tebaa olarak yaşamlarını sürdürmektedirler.

Osmanlı yönetim sistemi: Kuram ve gerçek

Osmanlı yönetimi Kuram ve gerçek
Osmanlı yönetim sistemi: Kuram ve gerçek

Osmanlı ideolojisine göre halkın içerinde iki farklı gruptan bahsedilir. Bunlardan ilki vergi vermeyen ve silah taşıma yetkisine sahip olan yöneticiler sınıfı ile halk kitlesidir. Yönetici seçkinler olarak adlandırılan grup sultanın bekçileri konumunda olup “Askeri” olarak adlandırılır. Bu askeri grup; ordu, kalem çalışanları ve saray halkından oluşur. Adli işler ve eğitim ile ilgili konularda “ulema” lar ilgilenir.

Osmanlı imparatorluğunun resmi ideolojisi İslam ve şeriattır. Şeriat kuralları içerisinde fetva verme makamı Şeyhülislam gelmekteydi. Şeyhülislamın verdiği fetvasını Sultan uygular ve verilen kararlar meşru olurdu.

Yönetim mekanizması açısından diğer batı devletleriyle karşılaştırma yapıldığında üç farklı özellik karşımız çıkar.

 Bunlardan birincisi: 18.yüzyılda batıdaki modern ulus devletlerinin kamu personel sayısı Osmanlı İmparatorluğunun kamu personeli sayısı   ile karşılaştırıldığında Osmanlı devletinin kamu personel sayısı oldukça yetersiz görülüyor. Merkez teşkilatında memur sayısı 1000 ila 1500 arasındadır. Memur sayısının az olması bazı hizmetleri, denetimleri ve daha da önemlisi vergileri düzenli toplamakta sıkıntılar yaşaması kaçınılmazdı. Vergi toplayamayan devletin haliyle  memur sayısı da az olur. Memur sayısı yeterli olmayan devletin önemli görevleri arasında bulunan kamu düzenini tesis etmesi, pazarları denetlemesi, bayındırlık hizmetleri, eğitim, sağlık ve sosyal yardımlar gibi asli olan işlerinde aksama kaçınılmaz olmuştur.

 İkincisi: yeterli olmayan devlet örgütü Osmanlı İmparatorluğu halkın ihtiyaçlarına cevap veremediği gibi ilgilenme olanakları çok kısıtlıydı. Osmanlı devleti çoğu zaman cemaat liderleri, aşiret reisleri, lonca başkanları ve mahalle imamları ile ilgileniyordu.

 Üçüncüsü: Osmanlı İmparatorluğunda halk kanun önünde eşit değildi. Her hangi bir uyuşmazlık sonucunda Hıristiyan ve Musevilere karşı Müslüman tebaa ya farklı muamele, erkeğin kadına karşı üstünlüğü, kentlinin kırsalda yaşayanlara karşı ayrıcalığı bulunmaktaydı. 1800′ lü yıllara gelindiğinde merkezi İstanbul’ da buluna merkezi hükümetin gücü oldukça zayıflamıştır. Ayrıca yüz yıllardır imparatorluğu gücünü temsil eden yeniçeri ocağı devleti korumaktan çok halkı yıldırmakla meşgul olmuştur. Yeniçeriler askerlik işini birincil iş olmaktan çıkartıp ikincil bir iş olarak görüyor ve hisseli dükkan sahipliği, haraç kesme gibi askerlikle bağdaşmayan işlerle meşgul olmaya başlamıştır. Osmanlı askerleri imparatorluğu savunacak gücü oldukça azalmıştır. Bu dönemde Avrupa ülkeleri hem silah teknolojisi hem de taktiksel anlamda Osmanlı İmparatorluğundan daha güçlü konuma gelmiştir.

Ekonomik ve mali gelişmeler

Osmanlı İmparatorluğu ekonomik gücün zayıflı il beraber askeri anlamda da sıkıntılı bir dönem geçirmekteydi. İmparatorluğu en iyi gelir kapısı olan savaşlarda elde ettiği ganimetler artık elde edilememektedir. Hatta savaşlarda elde ettiği ganimetler savaşta yapmış olduğu harcamalara karşılık gelmiyor zarar ediyordu. Bu dönemde askeri gücünü kaybeden imparatorlukta “ayanların yükselişe” geçtiği döneme girilmiştir.

Ayanlar kimlerden oluşmaktadır?

  • Zengin tüccarlar,
  • Farklı kökenlerden gelen nüfuz sahibi kişiler,
  • Sarraflar,
  • Toprak sahipleri,
  • Dini

Osmanlı devleti 18. yüzyılın ikinci yarısında vergi tahsilatı için ayanlara bel bağlamıştır.  Bu dönemde büyük ailelerin ayanlığı özerk duruma gelmiştir. Osmanlı halkı bu dönemde tarımla ve hayvancılıkla uğraşmaktaydı. Osmanlı imparatorluğu ekonomik anlamda kapitalizm öncesi bir devlet olup tipik bir tarım ülkesi konumundaydı. Tarım devletin ana gelir kaynağı, verginin büyük bir bölümünü tarımdan elde etmekteydi. Tarımda elde edilecek olan vergiyi toplama metodu olarak “iltizam sistemi” kullanılmıştır. Bu iltizam sistemi vergi gelirinin toplanmasının açık artırmayla yoluyla satması anlamına gelir. Vergi toplayan ayanlar artık güçlenmeye başlamış, iltizam sistemi üzerinde önemli bir hakimiyet sağlamıştır.

Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde ticaret tamamen yerel bir boyuttadır. Üretilen ürünler en fazla köyden kasabaya kadar getirilirdi. Uzaklara yapılacak olan ticaret hem pahalı hem de güvenlik açısından riskli görülmektedir.

Uluslararası Siyasette Osmanlı İmparatorluğu

1800′ lü yıllara gelindiğinde Osmanlı devletinin uluslararası siyasetteki varlığı oldukça zayıflamıştır. Batı devletleri ekonomik, teknolojik ve askeri yönden Osmanlı devletine karşı üstün duruma geçmişlerdi. Bu dönemde bazı savaşlar yapmış ve yenilgi sonrası yapılan anlaşmalar Osmanlı İmparatorluğu aleyhine sonuçlanmıştır.

Nizam-ı Cedid Reformları

Nizam-ı Cedid Reformları   

Sultan III.Selim ve “Nizam-ı Cedid”

Sultan III.Selim’ in tahta çıkması 1789 Fransız İhtilali dönemine denk gelmektedir. Sultan III.Selim daha tahta çıkmadan şehzade iken batı medeniyetlerine oldukça hayran biri olduğu biliniyordu. Hatta şehzadeyken Fransız Kralı olan XVI. Louis ile mektuplaşma yolu ile temasları olmuştur. Sultan Selim’ in tahta çıktığı dönemde öncelikli olarak Rusya savaşı ile ilgilenmesi gerekiyordu. Ancak Osmanlı İmparatorluğunun bu dönemde askeri durumu kötüye girmekte olup, Prusya ve İngiltere’ nin arabuluculuk teklifini kabul etmiş ve savaş sonrası yapılan anlaşmalar gereği Karadeniz’ in kıyılarında Rusya yeni topraklar elde etmiştir.

Barışın bitmesi ile beraber Sultan’ ın adını koyduğu Nizam-ı Cedid yani “yeni düzen” reform çalışmalarına başlamıştır. Sultan Selim’ in bu reform hareketinde asıl amaçladığı askeri reformlar ve vergiyi toplamada yaşanan sıkıntıları bertaraf etmekti.

Nizam-ı Cedid Reformları Nelerdir?

Reform çalışması yapılan alanlar;

  • Askeri alanlar,
  • Düzenli yeni bir ordu,
  • Deniz Kuvvetlerinin yeniden örgütlenmesi,
  • Modern sağlık örgütü ve Tıp okulu,
  • Kara ordusunun mühendislik okulu modernleştirilmiş,
  • Kara ordusu için mühendislik okulu açılmış.

Sultan III.Selim’ in reformlaşma hareketinin başında askeri alanlardaki yenilik gelmekteydi.  Öncelikle orduya katkısı olmayan kişileri uzaklaştırdı, yerine ise katı bir disipline sahip ve aylık düzenli olarak maaş ödeneceği garanti edilen bir ordu haline getirilmesi hedeflenmiştir. Ordunun hareket kabiliyeti, eğitimi ve modern tekniklerini geliştirmek için Fransa’ dan temin edilmiştir. Yeniden yapılanma ve yeni bir ordu amacıyla bütçeden para ayırmak gerekiyordu ancak, Sultan Selim bu konuda yeterli olamamıştır. Reform için yapılacak olan harcamaları temin etmek için geleneksel bir yöntem olan müsadere ve tağşiş usullerini kullanmış olsa da tam olarak başarıya ulaşamamıştır.

Sultan Selim’ in Düşüşü

Sultan III.Selim yaptığı yeni reformlar yüzünden birçok yeni düşman edinmişti. Ulema ise Fransız etkisi altına girilmesinden hoşnut olmamıştır. Genel anlamda Sultan halk tarafından da pek sevilmiyordu. Alışagelmiş bir düzeni yeniden oluşturmak oldukça zordur. Yüzyıllarca alışagelmiş bir düzen içerisinde kişilerin ve kurumların kazanılmış haklarını elinden almak oldukça zordur. Acımasızlık ve kurnazlık gibi pek çok liderde olan özellik Sultan’ da yoktu. Buda Sultanın düşüşünün hızlanmasına büyük bir etki yapmıştır. Sultan Selim tahtan indirildiğinde yerine yeğeni olan IV. Mustafa geçirilmiş ve Sultan Selim sarayda hapis olarak tutulmuştu.

Güçlü ayanlardan biri olan Rusçuk Ayanı Alemdar Mustafa Paşa Sultan Selim’i yeniden tahta oturtmak için İstanbul’ a yürümüştür ancak tutsak edilenler tarafından Sultan III.Selim’ i öldürmüşlerdir. Bunun üzerine Başkente duruma hakim olan Alemdar Mustafa Paşa ve askerleri IV. Mustafa’ yı tahtan indirerek Selim’ in diğer yeğeni olan II.Mahmut’ u tahta geçirmişlerdir.

Sultan II.Mahmut’ un İlk Yılları

Sultan II.Mahmut, III.Selim gibi Nicam-ı Cedid taraftarı ve yeniliklere açık bir hükümdardır. Sultan II.Mahmut tahta çıktığında otorite anlamında zayıf kalmaktaydı. Kendisini tahta çıkartan Alemdar Mustafa Paşa da artık yanında yoktu. Sultan II.Mahmut saltanatının ilk on beş yılını otorite sağlama çabaları ile geçirmiştir. Bu çabaları sonucu 1812 ile 1817 arasında Anadolu’ da bulunan ayanların büyük bir bölümünü kendisine itaat edilmesini sağlamıştır. Ayrıca Balkanlar’ da ise 1814 ile 1820 yılları arasında kendisine itaat edilmesini sağlayarak otoritesini sağlamlaştırmıştır.

Osmanlı Devletinin 18 Yüzyılda Kaybettiği Topraklar

 Sırbistan: Osmanlı Devleti’nde merkezi otoritenin bozulması ile beraber Osmanlı devletine karşı ilk isyan hareketini bastıran azınlık Sırplardır. Sırplar bölgeye gönderilen yeniçerilerin halka iyi davranmamaları karşısında çıkmıştır. Sırplar 1804 yılında  Kara Yorgi önderliğinde ayaklandılar. Sırplar iç işlerinde tamamen serbest, dışişlerinde Osmanlıya bağlı (yarı bağımsız) hale gelmişlerdir.

 Yunanistan: Fransız İhtilali’nin etkisi ve Avrupalı devletlerin Rumları kışkırtmaları ile birlikte Osmanlı Devletinden ilk ayrılan balkan devleti Yunanistan olmuştur.

Mısır: Yaklaşık dört milyon kişinin yaşadığı ve Osmanlı devletinin en değer verdiği topraklardan birisi Mısır’ dır. Mısır eyaletinin valiliğine Akka Zaferi ve Vahhabilerin ayaklanmasını bastıran Arnavut kökenli Kavalalı Mehmet Ali Paşa getirilmiştir. Mehmet Ali paşa valiliği döneminde Mısır oldukça gelişmiştir. Fransızların desteğini alan Kavalalı Mehmet Ali Paşa daha da güçlenmiş ve Osmanlı Devletine karşı isyan başlatmış ve bağımsızlığını ilan etmiştir.

Reformların Başlaması

Sultan II.Mahmut kaybedilen topraklar, kaybedilen savaşlar, üstesinden gelinemeyen isyanlar ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanları gibi başarısızlıkla sonuçlanan askeri alanda yenilik yapılması gerekmekteydi. 1926 yılları itibari ile yaklaşık seksen sene sürecek bir reform hareketi başlatmıştır. Bu reform hareketinin temelinde Askeri alanlarda yapılacak yeniliklerdir.

Sultan yepyeni katı disiplini olan “yeni ordu” kurmak istiyordu. Bunun için mevcut askeri gücün ortadan kalması gerekiyordu. Sultan II.Mahmut Mayıs 1826 yılında topçular tarafından yeniçeriler etkisiz hale getirilmiştir.

Askeri alanda yapılan ıslahatların en dikkat çekici olanı ise kıyafetlerde yaşanmıştır. Bu tarihten sonra yeni kurulan askeri birliklerin eğitim ve kıyafetleri batı tarzında olmuştur. Bu dönemde askeri reformlar, mülki ve idari reformlar yapılmıştır. Daha önce bahşiş olarak verilen ücretler artık sabit bir maaş olarak dağılacak, ancak mali durumlarda bozulmalar yaşanacaktır.

Mali Sorunlar

Reformlar nedeniyle yapılan harcamalar devlete büyük bir yük olmuştur. Devlet te mali sorunlar baş göstermeye başlamıştır. Osmanlı devleti ve sultanların acil olan sorunların çözülmesi için oluşturulan Mansure Hazinesinin artırılması gerekiyordu. Bunun için farklı yollara başvurulmuş ve iltizamdan, dini vakıflardan ve cihat vergilerinden gelen gelirler hazineye aktarılmıştır.

Eğitim

1827 yılında modern tıbbın öğretildiği bir okul açılmıştır. 1831 yılında askeri müzik okulu, 1934 yılında İstanbul’ da harp okulu kurulmuştur. Bu okullarda dil eğitimi olarak Fransızca öngörülmekte hatta önkoşuldur.

Gelişmeleri daha yakından takip için bizi twitter ‘da takip edin.

Bilgi Hakkında