Yirminci Yüzyılın ikinci yarısında liberal devlet anlayışının gerçekleştirdiği bir aşama olan sosyal devlet ilkesine geçmeden önce liberal devletin ne olduğu konusun da açıklama yapmamız gerekmektedir.

Birey iradesine dayanan bir anlayışa sahip olan liberal devlet kaynağını Fransız devriminin teorilerinden almaktadır. Bu teoriye göre bireyler doğuştan eşit ve özgürlerdir. Kişiler arlarından yaptıkları bir sözleşmeye dayanarak devleti ve iktidarı kurmuşlardır. İktidar meşruiyetini eşit ve özgür olan bireyin iradesinden almaktadır. İktidarın asıl görevi iradesiyle meşrulaşan kişilerin can ve mal güvenliğini korumaktır. Birey devletin emrinde değildir.

Bireylerin doğuştan itibaren sahip olduğu hak ve özgürlükler vardır. Bu anlayış 1789 Fransız devriminde yer alan maddeler içinde yer almaktadır. Devlet bu hakları korumak zorundadır. Liberal devlet anlayışının temel yapısı söz konusu ilkelerdir. Diğer bir ifadeyle liberal devlet yönetiminde insanların doğuştan sahip olduğu haklara dokunulamaz aksine bu hakları korumak ve kollamak durumundadır.

Kralların mutlak gücüne karşı bireylerin doğuştan sahip oldukları hakları korumak amacıyla gerçekleştirilen Fransız devrimi aynı zaman da liberal devlet anlayışının da temel ilkesine oluşturmaktadır.  Liberal devlet modeli nedir, özgürlük anlayışı ve eşitlik anlayışı hakkında bilgileri okumaya devam edelim.

Liberal devlette özgürlük anlayışı

Liberal devlette özgürlük anlayışı
Liberal devlette özgürlük anlayışı

Liberalizm, en temelde bir özgürlük teorisidir. Tamamen bireysel özgürlüğe dayalı olan liberalizm bu yönüyle sosyalizmden ayrılır. Merkezinde insan olan bu özgürlük anlayışına en büyük katkıları  John Locke sağlamıştır. Fakat ortaya çıkışı çok daha eskidir.

Liberal yönetimin kökenleri, ilk çağdaki Eski Yunan siyasetine dayanır. Bu konuyla ilgili Aristo’nun “Politika” kitabı örnek gösterilebilir. İlk çağlardaki özgürlük anlayışı Constant’ında dediği gibi, egemenliğin gereklerini yerine getirmek, etki altında kalmadan savaş ve barış kararları verebilmek gibi toplumsal alanlardaydı. Bu çeşit yönetimlerde birey arka plana itiliyor ve devlet her şeyin üzerindeki güç olarak kabul ediliyordu. İlk çağlardaki savaşların temel sebebi de daha fazla toprak ve devlet için daha fazla otoritedir. Bu çağda bireysel olarak “özgürlük” dediğimiz kavram, toplumsal alanda “bağımsızlığa” eşit görülmüş ve en büyük savaşlar da bağımsızlık uğruna yapılmıştır.

Liberal Devlette Eşitlik anlayışı

Adalet, klasik liberalizm açısından resmi kurallardan ve prosedürlerden oluşan bir genel yapının korunmasını içerir. Bu sayede bireylerin rahatça çıkarlarının ardından koşabilecekleri bir hukukun üstünlüğü modeli de benimsenmiş olur. Burada hukuk sistemi, insanların faaliyetlerine ve önlerindeki seçeneklerine hiçbir şekilde müdahale etmez. Bu bağlamda, geri kalmışlık, fakirlik, yoksulluk, ekonomik eşitsizlik veya işsizlik adaletin konusu değildir. Bu özel adalet fikri, değişmeli (commutative) adalet anlayışı olarak isimlendirilmektedir.

Bu anlayış, dağıtımcı (distributive) adalet anlayışıyla çelişir. Dağıtımcı adalet toplumsal ıstırap ve acıları iyileştirme yoluna gitme teşebbüsü olarak karşımıza çıkar. Dağıtım bir plana ihtiyaç duyar ve plancılar ilkelerini diğerlerinin üzerine empoze ederler. Kaçınılmaz bir şekilde bu süreçler de bir adaletsizliğe yol açar. Yukarıdaki düşünceler eşitliğin alanı ile yakinen ilgilidir. Klasik liberalizm geniş kapsamlı bir eşitlik anlayışını desteklemektedir. Eşitsizlik, kişisel olmayan faaliyetlerin doğal bir gerçekliği ya da sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu çerçevede, sivil haklar bağlamında adalet önünde eşitlik zaruridir. Lİberal devlet modeli nedir yazımız hakkında yorumlarınızı bekliyoruz.

Twitter Adresimiz: https://twitter.com/nda_bilgi